16 Kasım 2014 Pazar

SİNEMANIN İLK ULUSLARARASI YILDIZI / ASTA NİELSEN


            Asta Nielsen, Danimarkalı işçi bir ailenin kızıydı. 1881 doğumlu. Sanat hayatına, Danimarka'da tiyatro oyunculuğuyla başladı. Burada yapımcı ve yönetmen Urban Gad'le tanıştı.
1910 yılında Urgan Gad'in yönettiği Uçurum (Afgrunden, 1910) adlı film ile, büyük ün kazandı.
            Erotik bir dansı konu alan filmde,
Nielsen, yoldan çıkmış saygın bir kızı canlandırdı. Nielsen, aşığını bağlar ve kışkırtıcı bir biçimde etrafında döner. 
           Bu film ile Nielsen bir gecede, sinemanın ilk uluslararası yıldızı haline geldi. Nielsen'in zekası, şehveti, oyunculuğundaki doğallık, insanları yakın hissettirdi ve onları beyaz perdeye   yaklaştırdı. Daha önce sinemayı çok önemsememiş insanları bile sinemaya çekti.
           Asta ve Urban Gad, Uçurum (Afgrunden) ile, Danimarka sinemasının gelişimine de büyük katkıda bulundular. Uçurum (Afgrunden), Danimarka Sinemasını dış pazarlara empoze eden ilk film olmuştur. Burada (Kaynayan Kan- 1911), ( Kara Rüya-1911), ( Bale Dansçısı- 1911) gibi filmlerle, danimarka sinemasını canlandırdılar.
           Daha sonra Asta Nielsen ve Urban Gad, evlenip Berlin'e taşındılar. Berlin'de 1910 ve 1915 yılları arasında otuzdan fazla filmde birlikte çalıştılar. Nielsen, yirmi yılda yaklaşık yetmişbeş film yaparak, Alman sinemasının en büyük yıldızlarından biri oldu. Sanatçı, hayatı boyunca üç evlilik yapmış, Jesta adında bir de kızı olmuştur.
           Asta, özellikle Neşesiz Sokak (Die freudlose Gasse,1925) adlı filmin ardından,çok önemli bir trajedi oyuncusu olarak görülmüştür.
           Anlamlı yüzü, doğallığı, sinemanın ilk zamanlarındaki alışılagelmiş abartılı ifadelerin yerine kullandığı; duygusallığa kaçmayan, benzersiz sinematografik tarzıyla hatırlanacak olan yıldızın seçme filmlerinden bazıları şöyle ;
           
            Engelein (The Angel), 1914
            Intoxication (1919)
            Mata Hari (1920)
            Hamlet (1921)
            The Fallen (1926)
            The Vice of Humanity (1927)

31 Ekim 2014 Cuma

SİNEMANIN İLK YILDIZLARI

          1908 yılına kadar sinema, yıldız sisteminin gelişimine uygun değildi. Çünkü ilk filmlerin oyuncuları aynı zamanda tiyatroda çalışan gelip geçici oyunculardı ve tek bir şirkette yeterince uzun kalmıyorlardı. Ayrıca 1909 yılına kadar filmlerde görüntü , izleyicinin oyuncuları fark edemeyeceği kadar uzak sahneleniyordu. Bu durum, izleyicinin aktörün özelliklerini yakından tanımasına engeldi.
          1908 de stüdyolar kendi oyuncu topluluklarını kurmaya başladığında durum değişti. Ve sinemanın ilk yıldızları boy göstermeye başladı.

           Dönemin ülkelere göre bilinen bazı ünlüleri şunlardır.

           Amerikan Sineması yıldızları ;
          
           
           
           Cecil Spooner
           Elita Proctor 
           Florence Lawrence 
           Florence Turner 
           Maurice Costello
           Mary Picford




Asta Nielsen

  Alman sineması yıldızı ;

  Asta Nielsen ; Aslen danimarkalı olan Nielsen
  hem Alman, hem de Danimarka sinemasının ilk yıldızıydı.

         




    


           İtalyan Sineması yıldızları ;

           Francesca Bertini 
           Lyda Borelli

GEORGE MELİES / SİNEMA TARİHİ

          George Melies; dünyanın ilk öykülü film yapımcısıdır. Öyle bir yaratıcıdır ki, sinemanın başlangıç yıllarında, hayalgücü ve farklı teknikler denemesiyle kafalarda çığır açmış ve sinemanın bugünlere gelmesi adına müthiş fikirler vermiştir.

          Hikayesi kısaca şöyle;   
          Melies, Robert Hudin tiyatrosunun sahibidir. İllüzyonisttir aynı zamanda. 28 Aralık 1895'te Lumiere kardeşlerin, sinema tarihine geçen ilk gösteriminin seyircileri arasında olma şansını yakalar. Bu gösterimden büyülenen Melies, sinemadaki potansiyeli hemen farkeder ve kolları sıvar. Kendi imkanlarını çok pahalıya patlayacak şekilde yaratır ve 1896 yılında, Star film Company' i açarak, üretime başlar. Ve ilk olarak diğerlerinden farklı, hikayesi olan filmler üretmeye başlar. 1897 yılında Montreuil'de kendi stüdyosunu kurar. 1896 ve 1912 yılları arasında, yüzlerce film üretir. 
          Bu filmler sırasında Melies görsel efektler kullanır, üstüste bindirme, karartma, renklendirme , çoklu film gibi teknikleri dener, korku ve fantastik türdeki ilk hikayelere de imza atar. Bu eserlerinden bazıları şöyledir;

 Tarihteki ilk bilimkurgu filmi olarak kabul edilen 
 'Aya   Seyahat ' (1902 yapımı)


           'Sular üzerinde yürüyen İsa'
           'Kül Kedisi'
           'Kırmızı başlıklı kız'
           'Mavi Sakal'
           'Gullivet'in gezileri'
           'Periler Ülkesi'
           George Melies'in burada ismini sayamacağımız 500 kadar filminden gümüze 140 adet film ulaşmıştır. Eğer Melies' hiç bilmiyorsanız,  'Aya Seyahat' adlı filmi izlemenizi tavsiye ederim. 


          Ayrıca Martin Scorsese'in 'Hugo' adlı filmi, Melies'ın hayatına, biyografisine ve fantastik yaşamına ayna tutan bir filmdir. Melies bu filmin baş karakterlerinden biridir ve film George Melies'a bir nevi saygı duruşu niteliği taşır. Hem Melies'ı tanımak, hem de iyi bir film izlemek isteyenlere tavsiye ederim.
      
           
 hugo

           

SİNEMANIN İLK ORTAYA ÇIKIŞI


     
        Pek çok ülke sinemanın bulunuşunu kendisine mal etmek ister, ancak sinemanın tek bir çıkış anı yoktur ve varlığını tek bir ülke ya da kişiye borçlu değildir. Aslında sinemanın kökeninin, onaltıncı yüzyılda, italyanların karanlık kutu deneylerine, ondokuzuncu yüzyılın çeşitli optik oyuncakları gibi bazı kaynaklara, diyaroma ve panaroma gibi pek çok görsel gösteri uygulamalarına kadar uzandığı düşünülebilir. Ondokuzuncu yüzyılın sonunda, hareket eden görüntüleri perdeye yansıtma çabaları giderek yoğunlaştı ve Birleşik Devletlerde Edison, Fransa'da Lumiere kardeşler, Almanya'da Max Skladanowsky, Büyük Britanya 'da William FrieseGreene gibi girişimciler, ilk hareketli resimleri sunarak insanları hayranlık içinde bıraktılar. Ne var ki bu insanların hiçbirine sinemanın ilk yaratıcısı denilemez. Böyle bir buluşun aynı anda ortaya çıkmasının nedeni, teknik koşulların elverişli hale gelmiş olmasıyla ilgilidir.
       
         Buna rağmen, sinemanın ortaya çıkışı deyince genellikle Lumiere kardeşlerin 1895 yılında ücret ödeyen bir topluluğa yaptığı ilk film gösterimi akla gelir. Oysa ki, Edison'un 1891 yılında patentli Kinetoscope icadı, elektronik görüntü yaratmak üstüne yapılan ilk deneyler ve düzeneklerle birlikte başlayan bir süreklilik vardır.



        Yine de, Lumiere kardeşler 28  Aralık 1895 de Paris 'teki Grand Cafe 'de para ödeyen bir izleyici topluluğuna on film göstererek en ünlü ve en etkili gösterilerini gerçekleştirdiler. Tarihe geçen gösterim, Lumiére kardeşlerin ilk filmi olan 'Lumiére Fabrikasından Çıkan İşçiler' ve bir trenin istasyona yaklaşmasını kesit alan filmin de aralarında bulunduğu on kısa metrajlı filmden oluşuyordu. Her film 17 metre uzunluğundaydı ve yansıtıcı ile çevrildiklerinde 46 saniye sürüyorlardı.


         Bu gösterim, Lumiere kardeşlerin ticari zekaları ve pazarlama yetenekleri sayesinde, bütün Avrupa'da ve Birleşik Devletler de aniden tanınmalarını ve sinema tarihinde önemli yer edinmelerini sağladı.
     
        Auguste ve Louis Lumiere adlı kardeşlerin bir fotoğraf malzemeleri fabrikası vardı ve boş zamanlarında Cinematographe adını verdikleri  kamerayı tasarlamak üzere deneyler yapıyorlardı. Bu kamera ilk kez 22 Mart 1895 yılında tanıtıldı. Lumiere'lerin prestij kazanmalarını sağlayan bu itibarlı çıkışın ardından, bilimsel kongre ve konferanslarda kameralarını sergileyerek, tanıtmaya devam ettiler. Cinematographe'ın teknik özellikleri, yapım ve gösterim açısından rakipleri karşısında birçok avantaj sağladı.
( Cinematographe, Edison'un yüzlerce kilo ağırlığındaki Kinetograph'ı karşısında yalnızca 7 kiloydu ) Tüm bunlar gözönüne alınırsa, Lumiere kardeşlerin hakkını vermek lazım gelir, hem teknik açıdan, hem pazarlama açısından ileri gitmişler ve ilk gösterimi yapan kişiler olmasalar bile, en etkili ilk gösterimi yapan kişiler olarak, bununla anılmayı hak etmişlerdir.